17 Mart 2012 Cumartesi

MAKALE


HÜKUMET VE BASINDAN İNCİLER

Kürt halkı dünyada dostu az olan halktır. Ama halkımızın öyle bir dostu var ki, bütün mazlum halklara böyle bir dost nasip olsun dilerim. Bu dost değerli bilim adamı, sosyolog, Kürtlerin SARI HOCA’ sı İsmail Beşikçi’dir. Halkın bilinçlenmesinde, yurtseverlik bilincinin gelişmesinde emeği inkar edilmez İsmail Hoca’nın. Bundan dolayı Kürtler onu çok seviyor ve son derece saygı duyuyor.



Hoca ile üç kez Ankara Ulucanlar cezaevinde aynı koğuşta bulunma onurunu, onu tanıma şerefini kazanmış, ondan çok şey öğrenmiş biriyim. Hoca hep yazdığı için onunla yemek aralarında sohbet etme fırsatı buluyordum. Bir seferinde önünde saygıyla eğilerek ‘’ hocam sizin 1969’da yazdıklarınızla 1994’de yazdıklarınız aynı, değişen bir şey yok ‘’ dedim. Hoca da bana ‘’1969’un sorunlarıyla, 1994’ün sorunları aynı, bir şey değişmedi ki ben de değişik bir  şeyler yazayım’’ dedi. Elbette İsmail Hoca çok haklıydı. Bakıldığı zaman bir arpa boyu yol kat edilemediğinden yine benzer şeyler yazıyoruz. Şimdi yazdığım yazı da öncekilere benzeyebilir. Dostlar kusura bakmasın.



T.C.’nin Osmanlıdan devraldığı SARAY SAVAŞLARI   KCK operasyonları  üzerinden MİT’çilerin
İfadelerinin alınması için Başbakan’dan izin istemek biçiminde devam ediyor. Savcılar bu soruşturma konusunda kararlı görünüyor. Eğer başarılı olabilselerdi hedeflerinde Başbakan vardı. Ama hala sonuç belli değil, bu savaş Kürt sorunu çözülmedikçe başka bir biçimde de olsa devam edecektir. Osmanlı sarayında önüne yemek konan veliahtlar, sadrazamlar, şehzadeler ya da diğer üst düzey yöneticiler yemeği şüphe ile yerlerdi. Şüpheleri ağırsa önce yemeği getirenlere, yapanlara yedirirlerdi. Bundan birkaç önceki Genel Kurmay Başkanı Hilmi Özkök de askeriyede   pişen yemekleri yemez, evinden sefer tasıyla yemek getirirmiş. Sizce Osmanlı Sarayında yaşananlara benzemiyor mu? Benziyor, çünkü T.C. kendi Başbakanını, bakanlarını asmış, Cumhurbaşkanını zehirlemiş bir rejimdir. Allah aşkına Mustafa Kemal’le birlikte Cumhuriyeti kuran insanlardan kaçı sonuna kadar devam etti, Kaçı komplolarla tasfiye edildi? Sayısını bilen var mı? Komplolar bu rejimin özünde var.

                Yine Türk basınının ırkçılığı ve militarist tarzından bir – iki örnek verelim. 1981 yılı Atatürk’ün yüzüncü doğum yıldönümü dolayısıyla darbe yönetimi tarafından bir ödül verilecekti. Ödülün kime verileceği açıklanmadan önceki basın manşetlerinin Mandela ile ilgili olanlar kabaca şöyleydi: ‘’Özgürlük Savaşçısı Mandela’’ ,’’Mandela dünyanın lideri’’ , ‘’Mandela Özgürlük abidesi’’, ’’Mandela Atatürk’ten esinlenerek mücadele verdi’’ v.s. Atatürk ödülünün Mandela’ya verildiği açıklandı ama Mandela ödülü red etti. Aynı basının manşetleri bu kez değişti. ‘’Pis sinek’’ , ‘’Kara Sinek’’ , ‘’Ukala Mandela’’ , ‘’ Haddini bilmez adam’’ Özgürlük savaşçısını yalaka ve besleme basın bir günde ‘’ Kara Sinek ‘’ yaptı. Basın rejimin arpalıklarından beslenmektedir. Bunun için kendi sahibini koruyor,  Irkçıdır, militaristtir. Bu basına inanlara duyurulur!

Basından bir inci daha; Fransa’da Ermeni soykırım yasası Meclisten ve senatodan geçirince Türkiye aleyhine  oy kullanan bir milletvekili ile ilgili Gazetelerde ve TV’lerde adamın ne hırsızlığı kaldı ne de rüşvetçiliği kaldı. Haber kısaca şöyleydi; ‘’ Yasa tasarısının lehinde oy kullanan milletvekili hırsız, rüşvetçi çıktı. Milletvekili birinden rüşvet alırken arabada görüntülenerek, suçüstü yakalandı’’ Adam rüşvet aldı mı, almadı mı, bilemem. Ama burada önemli olan oylamadan sonra böyle bir haberin yapılmış olması, Türk devletinin çıkarları söz konusu olduğunda basın ahlakı, etik kurallar, insan hakları teferruat olarak görülür ve basın sahibini kollar, rejimi korur.

Dikkat edin yabancı ülkelerle yapılan futbol maçlarını basın nasıl ırkçı ve militarist bir üslupla veriyor? Özellikle maçı Türkiye kazanmışsa manşetler gürlemeye başlar. Şöyle ki ‘’Avrupa’yı ezdik’’ , ‘’Türkün Şahlanışı’’, ‘’Türk Yenilmez, duy Avrupa’’, ‘’Ezdik, geçtik’’ v.s. Merak ediyorum bu devlet neden birgün, demokrasi , insan hakları konusunda şahlanmaz, dünya diktatörlerini ezmez? Neden çağdaş hukuku uygulama konusunda dünyaya meydan okumaz?

Türk egemenlik rejimi çok tehlikeli bir rejim, partiler kurumlar göstermeliktir, figürandır.12 Eylül faşist diktatörlüğü öncesi, sağcıya solcuyu, solcuya sağcıyı öldürttü. Pol-Der’li polisin (solcu polisler derneğiydi) sağcıya işkence yapmasını, Pol-BİR ‘li polislerin de( Sağcı polislerin derneğiydi)  solculara işkence yaptığını unutmadık. Talimat aynı yerden verilmiştir.

AKP İktidar olduktan sonra Kemalistler hop kalkıp hop oturuyor. ‘’AKP din devleti kuracak’’ , ‘’Şeriat geliyor’’, ‘’Laiklik elden gidiyor’’ gibi sloganlar güncelleştiriliyor. Sayın Kemalistler bilsinler ki AKP eliyle siyasi İslam rejimi önlenmeye çalışılıyor. AKP sadece rol yapıyor. Rejim AKP eliyle siyasal İslami hareketleri söndürdü, rejimin içine çekti, ehlileştirdi. Bu kesim AKP iktidarı döneminde zenginleşti, refaha kavuştu. Lüks arabaları olan, villalarda oturan insanlar sistemle savaşır mı hiç? AKP iktidarı öncesinde cami önlerinde, üniversite kapılarında, Cuma namazları çıkışında eylemler yoğunlaşmıştı. AKP iktidar olur olmaz bu eylemler şak diye kesilmedi mi?

Geçenlerde başbakan ‘’dindar gençlik yetiştireceğiz’’ dedi. Muhalefet karşı çıktı. Başbakan muhalefete nasıl bir cevap verdi biliyor musunuz? ‘’Siz tinerci gençlik mi yetiştirmek istiyorsunuz?’’ Başbakan’a göre dindar gençliğin alternatifi tinerci gençlik. Başbakanın aklına demokrat, özgür düşünen, eşitlik ve özgürlükten yana gençlik hiç gelmiyor. Neden? Çünkü başbakanının böyle bir derdi yok. Dindar gençlik söylemini de rol gereği söylüyor. Muhalefet de rol icabı karşı çıkıyor. Oynanan tiyatro oyunudur.

Dışişleri bakanı Davutoğlu her toplantı da Esat ve rejimine yükleniyor. Evet! Esat bir diktatör, Suriye’de insanlar özgür değil. Burada adalet, hukuk, eşitlik yok. Peki Beşer Esat Davutoğlu’na nasıl bir cevap vermiş biliyor musunuz ? ‘’Türkiye kusursuz bir ülke mi, Davutoğlu Türkiye’nin içine baksın’’ demiş Kusuru olanlar, başkalarının kusurunu açıklarlarsa o kusur yüzlerine vurulur sayın Davutoğlu. Senin ülkende oluk oluk kan akarken inandırıcı olamazsın. Sen özgürlükçü, eşitlikçi, demokrat olacaksın ki, inandırıcı olabilesin. Yoksa bir diktatöre bile bir şeyi inandıramazsın, o bile sana çelme takar Bay Davutoğlu! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder