SAHİBİNİN
YALANCISI BASIN VE MEDYA

Basın
ve medya patronları bu rolü oynayarak, yerine getirirken rejime olan diyet
borçlarını ödemektedirler. Çünkü Türk basını ve medyası rejimin arpalıklarından
beslenmektedir. Bunun karşılığında da sahibinin (yani rejimin) sözü, gözü,
kulağı ve yalancısı olmaktadır. Öyle ki; rejimin yargılamak istediklerini,
hızlı davranarak yargılamakta, cezalandırmak istediklerini mahkemelerden önce
cezalandırmakta, katletmek istediklerini katillerden önce katletmekte,
işkenceciden hızlı hareket ederek işkenceye tabi tutmakta, bölmek istediğini jet
hızıyla bölmektedirler.
Görüldüğü
gibi basın ve medya olanı, gerçekleşeni değil, olmasını istediğini yazmakta,
söylemekte, haberleştirmektedir. Bu yayınların gerçek olması için de her yola
başvurulmaktadır. Örneğin; ABD askerlerinin Türk askerlerinin başına çuval
geçirmesinden sonra, Türk askerlerinin de ABD askerlerinin başına çuval
geçirmesini hayal etmeye başlamış, bunu hayali olarak da olsa gerçekleştirmiştir.
Irkçı bir film olan Kurtlar Vadisinin bir sahnesini şöyle vermiştir;
‘’Amerikalıların başına çuval geçirdik’’ bu yalanı gerçekmiş gibi sunarken,
aslında ‘’keşke bu gerçekleşse’’ diye de iç çekmişlerdir.
Tüm
haber kanalları ve yazılı basın birkaç gün önce şöyle bir haber verdiler: ‘’
Sırbistan’ın tek Müslüman takımının seyircileri Türk bayrağı çıkarınca
saldırıya uğradılar’’ Bu haberi yapanların aklına aşağıdaki görüşler ve sorular
geldi mi acaba? a) Demek ki Sırbistan’da müslümanların kendi kimlikleriyle,
kendilerine ait bir futbol takımı var. Peki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan
Hristiyanlar kendilerine ait bir futbol takımı kurabilirler mi? Bırakalım kendi
kimlikleriyle bir futbol takımı kurmayı, mahalle takımı kurabilirler mi? Böyle
bir ‘’hainliği’’ düşünseler başlarına ne gelir? Türkiye’de ki Hristiyanlardan
sadece örnek olsun diye bir tane devlet memuru yokken böyle haberleri yapanlara ne
demek lazım? b) Diyelim ki, Hristiyanlar bir ‘’delilik’’ yaptılar Hristiyan bir
futbol takımı kurdular, bu takımın futbolcuları ve izleyicileri bir Hristiyan
devleti n bayrağını çıkardılar, o zaman başlarına ne gelir? Nasıl karşılanır? Bu
olayı kin kusarak verenler başta olmak üzere hızlı ‘’Türkçülerimiz’’ ne
yaparlar, böyle bir haberi nasıl verirler? Ya da Türkiye’de yaşayan Kürtler bir
futbol takımı kursalar bu kalemşörler olayı nasıl değerlendirir, haberi nasıl
kin ve nefret yayarak verirler? v.s.
Geçen
hafta Nato çerçevesinde Afganistan’da görev yapan on iki askerin bir helikopter
kazası sonucu yaşamını yitirmesini TRT haber kanalı şöyle veriyordu:
‘’Afganistan’da on iki askerimiz şehit oldu. Bizim askerlerimizin silahlarının
namluları yere bakmaktadır. Askerlerimiz Afganistan haklıyla iç içe geçmiş,
kardeş Müslüman halklar olarak bütünleşmişlerdir.’’
Bu
haberin neresinden ele alırsak alalım, tam yanıltma, yanlış gösterme ve
psikolojik savaş örneğidir. Gerçek şudur: Nato ABD öncülüğünde Afganistan’ı
işgal etmiştir. İşgalciler Hristiyan, Afganistan ise Müslüman bir ülkedir.
Türkiye ise Nato ve ABD ile beraber hareket ederek Afganistan’a asker
göndermiştir. Yani Türk askeri ABD askeriyle birlikte Afganistan’da
savaşmaktadır. ‘’Bizim askerlerimiz insan yardımı için ordadırlar’’ lafı boş bir
propagandadır. Soru şudur: Şehadet hangi koşullarda gerçekleşir? Müslüman bir
ülkenin askerleri Hristiyanlarla birlikte Müslüman bir ülkeyle savaşırsa şehit
olurlar mı? Afganlılar kendisine karşı savaşanlarla nasıl kolkola girer? Nasıl
bütünleşirler? Bu sorunların cevabını bu toprakların gerçek Müslümanları
vermelidir, rejimin yarattığı dinciler’’ yanıt veremezler.
Başka
bir çarpıtma ve yalan haber: ’’Biz demokrasiyi, insan haklarını, hukuku,
reformları başkaları istediği için değil, halkımız buna layık olduğu için
gerçekleştiriyoruz.’’ Rejimin bu kuyruklu yalanını basın ve medya gerçekmiş
gibi sunuyor, sahibinin yalanını doğruymuş gibi veriyor. Peki durum böyle
midir? Durum tam tersidir. Türk egemenlik rejimi reform diye nitelediği
makyajsal rötuşları ‘’kendi iradesi’’ ve ‘’kendi halkı için’’ mi yapıyor? Yoksa
güçlü devletlerin istemi doğrultusunda mı gerçekleştiriyor? Çok açık
söylüyorum, bu rejim dış güçlerin baskısı olmadan en küçük bir yasal, Anayasal
değişikliği yapmamıştır, yapamamaktadır. Osmanlı’da Tazminat Fermanı, 1946’da
çok partili (adı çok partililik ama DP, CHP’nin bir fonksiyonu olarak kuruldu.)
yaşama geçiş, 1961 – 1982 Anayasaları v.s. tümü dış güçlerin zorlamasıyla
gerçekleştirilmiştir. Bu rejimin darbeleri bile dış patentlidir.(Kendilerine
ait darbeleri bile yok!)
Basının
bu yalan haberleri neden yaptığını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Bu
haberler karşılığında daha çok ‘’aferin’’, almakta ve hizmetlerinden ötürü
kendine hazinenin kapısı daha çok aralanmaktadır. Sahibinin (rejimin) yalancı
olan basın ve medyada kilit noktada bulunanların her birinin maaşları ise en
yüksek devlet memurunun onlarca katıdır.
Evet!
Türk basını sahibinin yalancısı! Sahibi (rejim) ‘’işkenceye sevgi, savaşa
barış, yasaklara özgürlük, diyeceksiniz’’ diyor onlar da aynen uyguluyor.
Peki
bu durum ne zamana kadar devam edecek?
-
Türkiye halklarının, rejimin basın ve medyasını
boykot edeceği,
-
Her toplumsal kesimin kendi basın ve medyasını
yaratacağı,
-
Bu basının halkın ahlakı ve vicdanı olacağı,
-
Demokratik bir Cumhuriyetin kurulacağı ana kadar
!
Tc nin durumu resmeb bir fıkradır
YanıtlaSil