25 Mart 2012 Pazar

MAKALE


SAHİBİNİN YALANCISI BASIN VE MEDYA

                Türk egemenlik rejiminin psikolojik savaş tetikçiliğini basın ve medya üstlenmiştir. Manşetleri, haber başlıklarını, makale ve haber içeriklerini belirleyen rejimin ihtiyaçlarıdır. Bu haksız, hukuksuz, adaletsiz rejimin ihtiyacı ise; olayları ve olguları çarpıtarak ters-yüz etmek, haksızı haklı, adaletsizi adaletli, yanlışı doğru göstermektir. Basın ve medya’ ya bu rol başından itibaren verilmiştir. Onlar da bu rolünü benimsemiş ve gereğini pratikte fazlasıyla yerine getirmektedirler.
                Basın ve medya patronları bu rolü oynayarak, yerine getirirken rejime olan diyet borçlarını ödemektedirler. Çünkü Türk basını ve medyası rejimin arpalıklarından beslenmektedir. Bunun karşılığında da sahibinin (yani rejimin) sözü, gözü, kulağı ve yalancısı olmaktadır. Öyle ki; rejimin yargılamak istediklerini, hızlı davranarak yargılamakta, cezalandırmak istediklerini mahkemelerden önce cezalandırmakta, katletmek istediklerini katillerden önce katletmekte, işkenceciden hızlı hareket ederek işkenceye tabi tutmakta, bölmek istediğini jet hızıyla bölmektedirler.
               
               
Sık sık şöyle haberler duyarız: ‘’ Murat Karayılan yakalandı ‘’ , ‘’ Cemil Bayık öldürüldü’’ 1984’ den bu yana Murat Karayılan onlarca defa ‘’öldürüldü’’. Cemil Bayık yüzlerce defa ‘’yakalandı’’. ‘’P.K.K’ de iç savaş, çıkarıldı’’, ‘’militanlar Abdullah Öcalan’a isyan’’ ettirildi. P.K.K. yüzlerce defa ‘’parçalandı’’ , ‘’ezildi’’ , ‘’bitirildi’’. Tabi manşetlerde, haberlerde bunlar yapıldı. Ancak ne P.K.K. bölündü, bitirildi ne de Karayılan, Cemil Bayık yakalandı ya da öldürüldü. Rejimin ağababaları ‘’böyle yazın’’ diye buyuruyordu, kapıkulu kalemşörler de bu talimatlara uyuyordu.

                Görüldüğü gibi basın ve medya olanı, gerçekleşeni değil, olmasını istediğini yazmakta, söylemekte, haberleştirmektedir. Bu yayınların gerçek olması için de her yola başvurulmaktadır. Örneğin; ABD askerlerinin Türk askerlerinin başına çuval geçirmesinden sonra, Türk askerlerinin de ABD askerlerinin başına çuval geçirmesini hayal etmeye başlamış, bunu hayali olarak da olsa gerçekleştirmiştir. Irkçı bir film olan Kurtlar Vadisinin bir sahnesini şöyle vermiştir; ‘’Amerikalıların başına çuval geçirdik’’ bu yalanı gerçekmiş gibi sunarken, aslında ‘’keşke bu gerçekleşse’’ diye de iç çekmişlerdir.  

                Tüm haber kanalları ve yazılı basın birkaç gün önce şöyle bir haber verdiler: ‘’ Sırbistan’ın tek Müslüman takımının seyircileri Türk bayrağı çıkarınca saldırıya uğradılar’’ Bu haberi yapanların aklına aşağıdaki görüşler ve sorular geldi mi acaba? a) Demek ki Sırbistan’da müslümanların kendi kimlikleriyle, kendilerine ait bir futbol takımı var. Peki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Hristiyanlar kendilerine ait bir futbol takımı kurabilirler mi? Bırakalım kendi kimlikleriyle bir futbol takımı kurmayı, mahalle takımı kurabilirler mi? Böyle bir ‘’hainliği’’ düşünseler başlarına ne gelir? Türkiye’de ki Hristiyanlardan sadece örnek olsun diye bir tane devlet memuru yokken böyle haberleri yapanlara ne demek lazım? b) Diyelim ki, Hristiyanlar bir ‘’delilik’’ yaptılar Hristiyan bir futbol takımı kurdular, bu takımın futbolcuları ve izleyicileri bir Hristiyan devleti n bayrağını çıkardılar, o zaman başlarına ne gelir? Nasıl karşılanır? Bu olayı kin kusarak verenler başta olmak üzere hızlı ‘’Türkçülerimiz’’ ne yaparlar, böyle bir haberi nasıl verirler? Ya da Türkiye’de yaşayan Kürtler bir futbol takımı kursalar bu kalemşörler olayı nasıl değerlendirir, haberi nasıl kin ve nefret yayarak verirler? v.s.

                Geçen hafta Nato çerçevesinde Afganistan’da görev yapan on iki askerin bir helikopter kazası sonucu yaşamını yitirmesini TRT haber kanalı şöyle veriyordu: ‘’Afganistan’da on iki askerimiz şehit oldu. Bizim askerlerimizin silahlarının namluları yere bakmaktadır. Askerlerimiz Afganistan haklıyla iç içe geçmiş, kardeş Müslüman halklar olarak bütünleşmişlerdir.’’

                Bu haberin neresinden ele alırsak alalım, tam yanıltma, yanlış gösterme ve psikolojik savaş örneğidir. Gerçek şudur: Nato ABD öncülüğünde Afganistan’ı işgal etmiştir. İşgalciler Hristiyan, Afganistan ise Müslüman bir ülkedir. Türkiye ise Nato ve ABD ile beraber hareket ederek Afganistan’a asker göndermiştir. Yani Türk askeri ABD askeriyle birlikte Afganistan’da savaşmaktadır. ‘’Bizim askerlerimiz insan yardımı için ordadırlar’’ lafı boş bir propagandadır. Soru şudur: Şehadet hangi koşullarda gerçekleşir? Müslüman bir ülkenin askerleri Hristiyanlarla birlikte Müslüman bir ülkeyle savaşırsa şehit olurlar mı? Afganlılar kendisine karşı savaşanlarla nasıl kolkola girer? Nasıl bütünleşirler? Bu sorunların cevabını bu toprakların gerçek Müslümanları vermelidir, rejimin yarattığı dinciler’’ yanıt veremezler.

                Başka bir çarpıtma ve yalan haber: ’’Biz demokrasiyi, insan haklarını, hukuku, reformları başkaları istediği için değil, halkımız buna layık olduğu için gerçekleştiriyoruz.’’ Rejimin bu kuyruklu yalanını basın ve medya gerçekmiş gibi sunuyor, sahibinin yalanını doğruymuş gibi veriyor. Peki durum böyle midir? Durum tam tersidir. Türk egemenlik rejimi reform diye nitelediği makyajsal rötuşları ‘’kendi iradesi’’ ve ‘’kendi halkı için’’ mi yapıyor? Yoksa güçlü devletlerin istemi doğrultusunda mı gerçekleştiriyor? Çok açık söylüyorum, bu rejim dış güçlerin baskısı olmadan en küçük bir yasal, Anayasal değişikliği yapmamıştır, yapamamaktadır. Osmanlı’da Tazminat Fermanı, 1946’da çok partili (adı çok partililik ama DP, CHP’nin bir fonksiyonu olarak kuruldu.) yaşama geçiş, 1961 – 1982 Anayasaları v.s. tümü dış güçlerin zorlamasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu rejimin darbeleri bile dış patentlidir.(Kendilerine ait darbeleri bile yok!)

                Basının bu yalan haberleri neden yaptığını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Bu haberler karşılığında daha çok ‘’aferin’’, almakta ve hizmetlerinden ötürü kendine hazinenin kapısı daha çok aralanmaktadır. Sahibinin (rejimin) yalancı olan basın ve medyada kilit noktada bulunanların her birinin maaşları ise en yüksek devlet memurunun onlarca katıdır.

                Evet! Türk basını sahibinin yalancısı! Sahibi (rejim) ‘’işkenceye sevgi, savaşa barış, yasaklara özgürlük, diyeceksiniz’’ diyor onlar da aynen uyguluyor.

                Peki bu durum ne zamana kadar devam edecek?

-         Türkiye halklarının, rejimin basın ve medyasını boykot edeceği,
-         Her toplumsal kesimin kendi basın ve medyasını yaratacağı,
-         Bu basının halkın ahlakı ve vicdanı olacağı,
-         Demokratik bir Cumhuriyetin kurulacağı ana kadar !

1 yorum: