KÜRT
İNADI MI, KÜRT İNANCI MI?

Değişmek
kutlamalar sırasında havadan, karadan insanların üzerine gaz bombaları
yağdırmak mıdır? İnsanları yerlerde sürüklemek, tekmelemek, kafa ve kollarını
kırmak mıdır? Kadınların , çoluk ve çocukların ölesiye dövülmesi, vicdansız ve
pervasızca saldırmak mıdır? Newroz’u kutladılar diye insanları toplama
kamplarına atar gibi gözaltına alıp, tutuklamak mıdır? Nedir değişim? Bu
uygulamaların 1990’ların uygulamalarından farkı ne? Daha ne yapılacaktı? Bir
tek kimyasal silah kullanılmadığı kaldı, onu da kullansalardı? CHP-MHP
koalisyonu iktidarda olsaydı, bunlardan farklı ne yapacaktı?
Mevcut
rejimi sürdürmek, korumak söz konusu olduğunda CHP, MHP, AKP’nin hiçbir
farkları olmadığını görmek için siyasi miyop olmak gerekir. Hele ki, Kürtler
söz konusuysa tüm partiler faşizan uygulamalarıyla yarışırlar, yarışıyorlar da!
Ruhta
bu kopuşun yavaş yavaş başladığını görüyorum. Nasıl mı?
Newroz
sonrası Ankara Kızılay’da dolaşırken bir sineği bile incitmeyecek, hümanist,
insan hakları savunucusu bir dostla karşılaştım. Sohbet sırasında Newroz ’dan
söz açılınca birden bire sinirlendi ve ’’canım çok yanıyor , ne yapacağımı
bilemiyorum, bu böyle devam etmez, farklı bir şeyler olmalı’’ dedi. Ben daha
fazla zorlamadım ama arkadaş devam etti ‘’bu devlet biz Kürtler istemediğimiz
halde, bizi zorla devlet sahibi yapacak’’ diye ekledi.
Bu
baskıcı süreç ılımlı, liberal, barışsever, hümanist birini bu duruma getirdiyse
bölge’ de yaşayan, her gün kurşunla, tankla, topla, ölümle burun buruna
olanları ne hale getirmiştir. Bu ruh halini birçok insan da görmek için
sosyal-psikolog olmaya gerek yoktur. Basit bir gözlem ve sohbetlerle bu tespit
yapılabilir. Bu durumu birçok insanda görüyorum. Bu tespiti BDP’ de yapmış
olmalı ki, Genel Başkan Selahattin Demirtaş haklı olarak ‘’ biz barışı savunan
son kuşağız’’ diyordu. Sayın Demirtaş kitlenin ruh halini doğru tespit ettiği
için bu açıklamayı yapmıştır.
Görüldüğü
gibi AKP halkı PKK’den koparmak için şiddet uyguluyor ama halk PKK’den kopmak
bir yana PKK etrafında daha da kitleselleşiyor. Kürtleri tanımayanlar bu duruma
şaşırıyor, Rejim savunucuları olay karşısında afallıyor.
Rejim
Kürt sorununu çözmek istemiyor, çözmek isteseydi önce Kürtleri tanımakla işe
başlardı. Önce Kürtlerin nasıl bir halk olduğunu; sosyolojini, psikolojisini,
gelenek ve göreneklerini, inançlarını hatta genetikleşmiş özelliklerini
öğrenmeye çalışarak işe başlardı. Şiddetin, Kürtlerin korkutamayacağını ve geri
adım attırmayacağını, daha çok soruna sahip çıkacağını ve radikalleşeceğini tespit ederdi. ‘’ Kürt
inadı’’ diye dillendirilen ama esas olarak bir şeye inandıktan sonra asla
bırakmayacağını, ona sarılacağını Kürtleri tanıyanlar bilirler. İsterseniz bir
iki örnekle Kürtlerin bu özelliğini açalım.
Kürtlerin
en temel karakteristik özelliklerinin başında bir şeyi kolay kolay kabul
etmeyecekleri, kabul ettikten sonra da bırakmayacakları gelir. İnanana kadar da
inandıktan sonra da ağır bedel öderler/ödüyorlar. Bu realite Kürt genlerine
işlemiş bir ilkedir.
Bu
halk Kemalist (Faşist) diktatörlük tarafından tepeden inme getirilen Kılık
Kıyafet devriminin gereği olarak şapka takma zorunluluğuna karşı direndi, Şapka
takmadı, mücadele etti, bu mücadelede onlarcasının kellesi gitti, katledildi.
Ama bugün Kürtlerden başka şapka takan kalmadı. Aynı durum İslamiyet için de
gereklidir. İlk önce İslamiyet’i kabul etmemek için direnildi. Ve ağır bedeller
ödendi. Şimdi ise İslamiyet’i en doğal ve en orijinal haliyle yaşayan tek
halktır. Arap, Fars ve Türk egemenlik rejimleri İslami Irkçılık için basamak
yaparken, Kürtler İslam’ı olduğu gibi yaşıyor. İslam dinine dört elle sarılmış
durumdadır. Bugün İslam’ı kimseye bırakmıyor. Uzun süre PKK’yi de kabul etmedi,
direndi. Ama gelinen noktada PKK’ye inanıyor. Türkiye, ABD, AB ülkeleri, İran,
Suriye, Irak, İsrail hatta Talabini ve Barzani Kürtlerin PKK’yi bırakması için
ellerinden geleni yapıyor, halkı PKK’den koparamıyorlar. Tam tersine halk PKK
etrafında kitleselleşiyor, birleşiyor. Bütün dünya sistemi Kürtleri PKK’den
soğutamıyor. Bu PKK’ye sarılış inat değil, inançtır.
Kürt
halkı inandığı şeyleri inadına savunur. Şu anda DEMOKRATİK ÖZERKLİĞE inanıyor,
inandığı için de savunuyor. Ancak Kürtlerin üzerine daha fazla gidilirse,
şiddet daha çok tırmandırılırsa, bu inancın yerini Türkiye’den uzaklaşmak ve
ruhsal kopuş ardından fiziki kopuş alırsa bunun sorumlusu Kürtler olmayacaktır.
Sorumlusu dizginsiz devlet terörünü uygulayanlar olacaktır. Benden söylemesi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder