5 Haziran 2012 Salı

MAKALE


                                            DÜŞÜNCE, ÖRGÜTLENME ÖZGÜRLÜĞÜ VE KCK OPERASYONLARI
 

            Bir siyasal sistemin demokrasi olması için seçimlerin, parlemantonun, mahkemelerin ve diğer bazı kurumların olması yeterli değildir.Demokrasinin olmazsa olmazlardan biri ve en önemlisi çoğunluğun azınlığın haklarına saygı göstermesinin yanında azınlığın çoğunluk durumuna gelebilmesinin yollarının açık olmasıdır. Azınlığın kendini özgürce ifade etmesi, örgütlenmesi ve çoğunluk durumuna geçme yollarının açık olması demokrasinin en vazgeçilmez kuralıdır.DKÖ'lerin, sendikaların, odaların ve sivil toplum örgütlerinin seslerinin kısıtlandığı , görüş ve önerilerinin dikkate alınmadığı rejim demokrasi değil, bir çeşit egemenler ve seçkinler demokrasisi olur. 

            Çok seslilik, çok renklilik demokrasilerde esastır. Demokrasi tek sesli, tek renkli rejim değildir. Demokrasi iktidadakilerin ve egemenlerin her istediğini yaptığı, muhalefetin baskı altında tutulduğu bir rejim asla değildir. Demokrasi, her kurum, kuruluş ve bireyin yönetim üzerinde söz ve karar sahibi olarak etkin olduğu rejimdir. 

            Çoğulculuk demokrasinin en temel ilkelerinden biridir. Bu ilke hiç kimse tarafından yok sayılamaz. Bir ülkede fikirler ne kadar serbestçe tartışılıyor ve örgütleniyorsa, o ülkede demokrasi o kadar gelişir.

            Düşünce özgürlüğü, her türlü düşüncenin konuşulup, tartışılmasını gerektirir. Düşünce, ifade ve anlatım özgürlüğünün olduğu bir ülkede şu görüş yasak, bu görüş serbest denilemez. Her insan inandığını ve düşündüğünü açıkça ve serbestçe savunur. Devlet hiç kimseye baskı uygulayarak kendi ideolojisini dayatamaz. Demokrasilerde devlet ve devlet görevlileri gibi düşünmeyenler de düşüncelerini söyler, savunur, Hiçbir cezai müeyide ile karşılşmazlar. Esasen çağdaş demokrasilerde devletin ideolojisi olamaz.

      
      Özgürlüğü yalnız kendileri ya da kendileri gibi düşünenler için isteyenler demokrat değil, bağnazdırlar. Demokrasiler herkes için, kendileri ve kendileri gibi düşünenler kadar zıtları için de özgürlük istenen rejimin adıdır.

            İnsan hakları ve temel özgürlükler, tüm insanların doğumlarıyla birlikte iktisap ettikleri vazgeçilmez haklardır. Uluslar arası yasalarta garanti altına alınmışlardır. Bunların korunması ve geliştirilmesi devletlerin başta gelen görevidir. Demokrasinin temelinde, insana saygı ve hukukun (yasaların değil) üstünlüğü yatar. Demokrasi, ifade özgürlüğünün toplumun her kesimine karşı hoşgörünün ve herkes için fırsat eşitliğinin en iyi güvencesidir. Paris şartını imzalayan Türkiye'nin ayırım gözetmeksizin, herkesin düşünce, vicdan ya da inanç ve anlatım, örgütlenme ve özgürlüğüne sahip olduğunu kabul etmiştir.

            Ancak bu gün Türkiye'de insanlar düşüncelerinden dolayı cezaevlerine kapatılmaktadır. Kürt sorununu çözmek konusunda fikirlerini ileri süren yüzlerce politikacı bu gün demir parmaklıklar arkasındadırlar.

            AKP iktidarı hem Paris şartını, hem de diğer Uluslar arası diğer sözleşmeleri ayaklar altına alarak Kürt politikacılara baskılar uygulamaktadırlar. Aslında KCK operasyonları adı altında kürt politikacıların fikirleri ve Kürt sorununun çözümüne ilişkin proje ve önerileri yargılanmaktadır.

           

            İnsanla düşünceyi birbirinden ayırmak ne kadar olanaksız ise düşünce ile örgütlenmeyi ve özgürlüğü de ayrı düşünmek o kadar olanaksızdır. Bunun için düşünce özgürlüğü, özgürlüklerin anasıdır.

            Bütün insanlığın kabul ettiği, insan hakları evrensel bildirgesine bir göz atalım; '' Her ferdin fikir ve ifade hürriyetine hakkı vardır. Bu hak ve fikirden ötürü rahatsız edilmememk, memleket sınırları söz konusu olmaksızın malumat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.'' Bu konu Helsinki sonuç bildirisine şöyle yansımıştır; '' Katılan devletler, ırk, cinsiyet, din ve dil ayırımı gözetmeksizin herkes için düşünce, vicdan, din veya inanç özgürlüklerini de kapsamak üzere insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı gösterirler.''

            Demokratik ülkelerde, düşünce özgürlüğü yaşamın parçasıdır. Bu ülkelerde ''düşünce ifade edilirse eylem olur'' gibi saçma – sapan görüşleri kimse ciddiye almaz. O ülkelerde ''yararlı düşünce'' veya ''zararlı düşünce'' ayırımı yapılmaz. Düşünceler ''doğru'' ya da '' yanlış'' düşünce olarak ele alınırlar. Düşüncelerinden dolayı kimse hapse atılmaz, kimse kınanamaz. Düşüncelerin '' aşırılığı '' değil, doğruluğu ya da yanlışlığı önem taşımaktadır.

            Demokrasilerde siyasal sistemi eleştirenler, sistemin değişmesini isteyenler ve hatta bu değişiklik için zor kullanmayı önerenler bile suçlanmamakta, hainlikle ithaf edilmemektedirler. Buralarda toplum içindeki tüm düşüncelerin ifade edilmesinin ve örgütlenmesinin kanallarını açarak toplumsal barış teminat altına alınır.

            Demokrasinin olmazsa olmaz koşulu olan düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, artık sadece bir ülkenin iç sorunu değildir. Çünkü düşünce ve örgütlenme özgürlüğü önündeki baskı ve devlet terörü, sadece o ülkenin iç barışını değil, Uluslar arası barış ve güvenliği de tehtit etmektedir.

            Bu temelde iktidarın BDP'yi ''demokratik özerkliği'' savunuyor diye suçlaması, kınaması, aşağılaması ve KCK operasyonları adı altında baskılara maruz bırakması, düşünce, ifade ve anlatım özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü ilkelerine aykırıdır. Başbakanın aslında BDP'yi hedef seçerek hakaret etmesi, tutuklamaların talimatını vermesi Paris şartı, Helsinki nihai senedi,  birleşmiş milletler anayasası ve benzeri sözleşmeleri ayaklar altına alması anlamına gelmektedir. Demokratik özerkliği savunmak, örgütlenmesini yapmak, Uluslar arası hukuka uygundur ve bunun bir gereğidir. Suç değildir. Bu demokratik hakka KCK operasyonlarıyla cevap vermek anti-demokratiktir., hukuk dışıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder