
CHP’NİN GİRİŞİMİ, ŞÜPHELER ve HDK’NİN ROLÜ
CHP’nin Kürt
sorununa çözüm adına diğer siyasi partilere yaptığı çağrı olumludur,
desteklenmesi hatta geliştirilmesi için değerlendirilmesi gereken bir
girişimdir. Kürt halkı, partisi, kurumları, dışarısı, içerisi bu Çağrıya olumlu
yanıt verir, veriyor da. Daha ilk anda BDP genel Başkanı Sayın Demirtaş’ın
açıklaması da bu yöndeydi. Kürt Hareketinin genel yapısının da bu girişimi
olumlu karşıladığından şüphe yoktur. Bu konuda Kürt tarafında bir problem yok.
Çünkü Kürt hareketi açısından barış
taktiksel olarak değil, stratejik olarak ele alınıyor. Kürt hareketi
yıllardır barış konusunda samimiyetini her alanda gösteriyor. Hareketin tarihi
tarafsızca incelendiğinde, defalarca tek taraflı ateşkesler, barış girişimleri,
hükümet ve devlet yetkililerine gönderilen mektuplar, çizilen yol haritaları
v.s. görülebilir. P.K.K lideri Sayın Öcalan’ın savunmaları adeta birer barış
manifestosu niteliğindedir.
Girişimin
duyulmasının ardından yapılan tartışmalar Kürt Hareketinin barış çabaları
beyinlerden ırak tutularak yürütülmektedir. Barış’ın bir tarafı görülmeyerek,
sinsice üzerinden atlanarak sürdürülmek istenmektedir. Barış’a böyle
yaklaşılamaz. Barış böyle gerçekleştirilemez. Barış tek ayak üzerine
oturtulamaz. Dünyada tek ayaklı barış yoktur, olmamıştır.
Gerçek
şudur; sorun kendini dayatılmıştır, bağıra-çağıra ‘’beni çözün’’ diyor. Kürt
sorununu çözüm noktasına getiren ’de Kürt hareketinin kendisidir. Bu noktaya Kürt
halkının onurlu direnişi getirmiştir. Bu noktada Kürt halkına karşı barış
seçeneği dışında tüm yollar; katliamlar, tutuklamalar köy boşatmalar yasaklar, sürgünler
aklımıza gelen tüm yöntemler denenmiş, bir sonuç alınmamıştır. Faşist
diktatörlüklerin kullandığı tüm araçlar devreye sokulmuş Kürt halkını sindirememişlerdir. Bu kahramanca
direniş olmasaydı ne CHP girişim başlatır, ne de AKP olumlu bir yaklaşım
gösterirdi. 1960-70lerde niye kimse Kürt sorunundan, çözümlerinden bahsetmiyordu?
1990 sonunda sayın Öcalan getirildiğinde hareket dağılmış olsaydı, bugün böyle
bir çalışmadan bahsedilebilir miydi? Bugün bile özgürlük hareketi kendini feshetse hiç kuşku duymuyorum, açılımdan bahseden Erdoğan
da, Kılıçtaroğlu da ‘’Kürt yoktur diyeceklerdir’’
Kürt hareketi ‘’ağrı dağına gömülüp, üzeri betonlanan’’ bir halkın yeniden
doğuşunu sağladı ve sorunu bu noktaya taşıdı.
Kürtler
devlet tarafından bölgeyle ilgili yaptığı her girişime haklı olarak şüpheyle
bakar. Örneğin; ishal vakasına karşı ilaç dağıtılmasına ‘’bunlar bizi
kısırlaştırmak için ilaç dağıtıyor’’ deniyor. Hatta bir espri yapılıyor; bir
seferinde devlet bölgede doğum kontrolü için spiral dağıtmış, bizimkiler ‘’bu
dinleme cihazıdır’’ diyerek eşleriyle yataklarını ayırmışlar.
Şimdi ben de
bu girişimle ilgili şüphelerimi, sorularımı sorarak seslendirmek istiyorum;
çünkü bilinir ‘’Osmanlıda oyun çoktur.’’
1. Başbakan
Erdoğan Cumhurbaşkanı veya Başkan olmak istiyor. Bu girişime sıcak bakarak
ortamın yumuşamasını sağlayıp bu amacına ulaşmak istiyor olamaz mı? Bu olumlu
atmosferden yararlanarak, CHP’ye de ‘’ben sizin girişiminizi destekledim, siz de
beni o makama getirin’’ diye düşünmüş olamaz mı?
2. CHP,
AKP’nin özellikle Roboski katliamından sonra bölgede yıprandığını görerek, bu
eğilimin BDP’ye kanalize olmasını önleme için bu girişimi yapmış olamaz mı?
3. Kürtlerin
bu yazı eylemsiz geçirmesi için oyalama taktiği olarak bu girişim
düşünülmüş olamaz mı?
4. Devlet
Roboski katliamı ile birlikte yoğunlaşan iç ve dış tepkileri bertaraf etmek bu
girişime ihtiyaç duymuş olamaz mı?
5. İleride
gerçekleşecek gerçek ve kalıcı bir çözümün önünü kesmek için bu girişim
başlatılmış olamaz mı? V.s
Ancak şunu
belirtmek isterim ki; bu amaçlar için bile bu girişim başlatılmış olsa, Kürt
hareketi bunları boşa çıkarabilecek araçlara, eylem zenginliğine, güce, deney
ve pratiği sahiptir, bundan kuşku duymuyorum.
CHP,AKP,BDP
sorunu oturup tartışacaklar (Gerçi Erdoğan MHP’nin olumsuz yanıt vermesini
bahane ederek BDP’yi de dışlamak istiyor). Yazarlar, aydınlar, gazeteciler bu
konuda görüş belirtecekler. Bence bu tartışma, görüşme ve çalışma bile tek
başına yararlıdır. Ama P.K.K ve Öcalan sürece dahil edilmediği sürece sorun
çözülemez ve yeniden başa dönülür. Eğer çözüm konusunda bir samimiyet varsa
sorunun en önemli aktörleri P.K.K ve Öcalan sürece dahil edilir. Yoksa sorun
kökten çözülemez, çabalar boşa gider.
Son girişimin
soru işaretleriyle dolu olmasının nedeni, Sol-Sosyalist güçlerin sürece dahil
olacak kadar güçlü ve örgütlü olmamalarıdır. Türkiye demokratik-sosyalist
hareketi yeterli düzeyde örgütlü olmuş olsaydı ve rolünü doğru oynamış olsaydı
sorun daha rahat çözülebilirdi. Gönlümüz isterdi ki bugün Kemalist – Ulusalcı CHP’nin yerinde sol güçler olmalıydı.
Ancak yine de
bugün halklarımızı temsil etmeye aday Halkların Demokratik Kongresi sürecin bir
yerinden müdahil olmalı, açıklamaları, eylemlilikleriyle sürecin olumluya evirilmesi
için çaba harcamalıdır. HDK bu konuda ses vermeli, hızlı davranarak sürecin
hatalarını, eksiklerini giderici bir çaba içinde olmalıdır. HDK’nin bu noktada
oynayacağı olumlu rol, halklarımızın güvenini kazanacak ve ileride Anadolu
halklarının temsilcisi olma yolunu açmış olacaktır!
Bu boşluğu HDK
doldurabilir, doldurmalıdır! İşte görev! İşte Halkların Demokratik Kongresi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder