19 Şubat 2012 Pazar

SAVUNMA.4

Cabbar Gezici’nin itirafları sonucu hakkımda açılan örgüt üyeliği davasına ilişkin SAVUNMAMDIR



3 NOLU DGM Başkanlığına,

İSTANBUL


Esas : 1994/87

Konu : Savunmamdır

Sayın Mahkeme Heyeti;

Son derece gayri ciddi, boş, maddi temelsiz ve mesnetsiz suçlamalar sonucu yargılanmak üzere, karşınıza getirilmişbulunmaktayım. Bu iddianamenin hazırlanmasına konu olan olayları ve iddianameye yanıt olabilecek gelişmeleri kısaca anlatmak istiyorum.

09.09.1994 tarihinde, İstanbul’da misafir olarak kaldığım eve baskın yapılarak gözaltına alındım. Gözaltına alınma gerekçemi sorduğumda bana “hakkınızdaki gıyabi tevkiften dolayı gözaltına alındınız” dendi. Ancak hakkımızdaki gıyabi tevkif kararı vicahiye çevrilip cezaevine dinmem gerekirken altı gün gözaltında kaldım ve siyasi polisler tarafından, soğuk su dökme ve elektrik verme dahil, fiziki ve psikolojik işkenceye tabii kılındım. Daha sonra “HEP’i ve DEP’i PKK çizgisine çekmek ve yönetmek iddiasıyla savcılığa çıkarıldım. Yedek hakimlik beni serbest bıraktı.





Elinizdeki iddianameyi okuyan herkes hayretler içerisinde kalabilir. Bende ilk önceleri hayret ettim. Ancak daha sonra Türk polisinin ve savcıların mantığını düşündüğümde hiç de hayret edilmemesi gerektiğini düşündüm.


HEP Adana İl Başkanlığı, HEP Genel Sekreter yardımcılığı, DEP, PM üyeliği, DEP Genel Sekreter Yardımcılığı görevlerinde bulunduğuma göre PKK ile ilişkim olabilirdi! Çünkü polis ve savcılığın mantığına göre adı geçen iki parti de PKK’nın yan koluydular. Bu mantığın doğal sonucu da; Resmi ideolojiye karşı çıkan, halkların kardeşliğini savunan Kürt sorununa siyasi çözüm arayan partinin yöneticisi PKK’lı olabilirdi.


Çünkü aynı mantık barış bildirileri yayınlayanları yargılayabiliyor, yüzlerce yazarı, çizeri, aydınıdüşüncelerinden dolayı hapse atabiliyor. Bakkal dükkanı, eczane kapatır gibi siyasi parti kapatıyor. Zaten aynı mantık “Kürt” sözcüğünü kullanan herkesi PKK’lı olarak görmüyor mu?

Öyleyse, DEP’de ve HEP’de bu kadar görev yapan biri PKK’lı olabilirdi. Bu basit polis mantığıdır. Gözaltında bana “bu kadar yüksek düzeyde çalışan biri nasıl PKK’lı olmaz, hayret ediyorum” diyen polis mantığını iddia makamında da bulmak mümkündür.

İddianame incelendiğinde PKK üyeliğine kanıt olabilecek hiçbir kanıt bulamayan iddia makamının yukarıda adı geçen yasal parti görevlerini PKK üyeliği için kanıt olarak kullandığı açık olarak görülecektir.

Sayın Yargıçlar,

İddia makamı iki sayfalık bir iddianame hazırlamış ve içinde hiçbir delil yok. Hakkımızda delil olarak sunulan savların çoğu benim normal siyasal yaşamımdan alınmış. Polis fezlekesinden anlattığım yaşam hikayemden alınmış. HEP Adana İl Başkanlığı döneminde tutuklanmama HEP 2. Olağanüstü Kurultayındaki konuşmamdan dolayı tutuklanmam vb. gibi. Bunlar“yaşamınızı anlatır mısınız?” sorusuna verdiğim yanıtlardır.

İddia makamı adı geçen partilerdeki görevlerimi “PKK üyeliğine” kanıt olarak sıralamış. Eh ne yapsın? Kanıt olabilecek bir şey bulamayınca yasal görevlerini yasadışı gibi göstermiş. Oysa adı geçen tüm görevlere kongre delegelerinin dörtte üçünden fazlasının oyunu alarak seçildim. Yani en az 450-500 oy alarak seçildim. Adana İl Başkanlığına ise, kongreye katılan tüm delegelerin oyunu alarak seçildim. Bunların “PKK üyeliği” için kanıt olarak söylenmesi bilinçsizliğin ürünü değilse ön yargının ürünüdür.

HEP Adana İl Başkanlığı ve Genel Sekreter Yardımcılığı süreçlerinde tutuklanmış olmam da “PKK üyeliğine” kanıt olarak sunuluyor. Nevroz gösterilerinde çıkan olayları yerinde incelemek üzere gittiğim olay yerinde gözaltına alınmam ve hakkımda dava açılmasının PKK üyeliğiyle ne ilgisi var? Kurultayda yaptığım konuşmamdan dolayı tutuklanmamın da “PKK üyeliğiyle” ilgisini anlayamadım. Bu davaların hiç biri TCK’nın 168/2 maddesinden açılmadı.


Başka bir delil olarak sunulan sahte kimlik olayına gelince, gıyabı tevkif kararımın verildiği ve dolayısıyla arandığım dava, anti-terör yasasının 8/1 maddesindendi. Bu maddenin kaldırılması ve tutukluların serbest bırakılması çalışmaları sürüyordu. Adalet Bakanlığı ve TBMM’nin yaptığı bu çalışmalar sonuçlanıncaya kadar yakalanmamak için kimlik taşıdım.


İddia makamı savlarını esas alarak “itirafçısanık” diye nitelendirdiği Cabbar Gezici’nin ifadesine dayandırıyor. Adı geçen kişiyle birlikte HEP ve DEP’te çalıştım. Daha sonra tutuklanan ve itirafçılaştırmak için polisin birçok baskı yaptığı bu şahıs daha sonra bunlarıbasına anlattı. Bizler için ağzından zorla ifade aldırılarak, kendisine bırakılma sözü verilen bu şahısın ifadeleri de kanıt olarak sunulamaz. Polisin zor yöntemiyle ve çeşitli vaatleriyle aldığı ifadelerin de hiçbir geçerliliği yoktur.

Cabbar Gezici’nin ifadesi iddianameye şöyle aktarılmış: “...itirafçı sanı A.Cabbar Gezici’nin beyanında sanık Kemal Okutan’ın HEP içerisindeki çalışmaları, organize edecek bir komisyonun kurulduğu, komisyonda sanık Kemal Okutan’ın yer aldığı HEP partisinde ve kapatılmasıyla DEP partisinde Kemal Okutan’ın partiyi yasadışı terör örgütü olan PKK örgütünün fiziki ve eylemleri doğrultusunda yönlendirmek ve partiyi aynı çizgiye getirmek amacıyla parti ve komisyonda görevlendirildi...”

Söylediğim gibi kendini kurtarmak için, işkenceler sonucu birine zorla verdirilen ifadeler PKK üyeliği için kanıt olamaz. İfadede bahsedilen komisyon, herhangi bir parti çalışmasıbaşlatıldığında kurulan bir komisyondur. Yeni demokrasi hareketinin bir yıldır kurduğu bir komisyon var. Ve bu komisyon parti kurma çalışmasını sürdürüyor. Aydın Menderes bir yıla yakın komisyon çalışması yürüttü ve partileşti. Zaten bunun dışında parti nasıl kurulur? Program ve tüzük çalışması nasıl yürütülür? Kim yürütür? Diğer yasal formaliteleri kim hazırlar? İçişleri Bakanlığı, Yargıtay, Cumhuriyet Başsavcılığı’na kuruluş dilekçesi yazımı, il ve ilçe teşkilat çalışmaları nasıl ve kim tarafından yürütülür? SHP, DYP, ANAP...da böyle kuruldu. Kapatılma ihtimali olan HEP içinden bazı arkadaşların, yeni bir parti kurmak için komisyon kurmalarından doğal ne olabilir? Kaldı ki ben, başka görevlerimden dolayı görev almadım, komisyonda yer almadım. Zamanım müsait olsaydı yer alırdım.

“...Partiyi PKK örgütünün fikir ve eylemleri doğrultusunda yönlendirmek ve partiyi aynı çizgiye çekmek...” diye tabir edilen savlar düzmece savlardır. “HEP ve DEP’in PKK’nın yan kolu olduğu” savlarına dayandırılmış düzmecelerdir. Bu savlar Kürt sorununun diyalog yöntemiyle çözümünü savunan partilere resmi ideolojinin kurumları ve medya tarafından atılan çamurlardır.


Kürtlerin inkarına dayalı politikalarısavunanlar, Kürtlerden bahsedenlere çeşitli yöntemlerle saldırmaktadırlar. İlk defa bir siyasal parti olarak HEP Kürtlerden bahsedince kıyametler koparıldı.70 yıllık geleneksel politikalar sarsıldı. HEP bu yeni politikanın bedelini, yöneticileri hapse atılarak, işkence görerek, kontra tarafından katledilerek ödedi.


Çünkü mevcut devlet yönetimi ve onun partileri bu sorunu silahlı yöntemle çözmeye çalışıyor. HEP diyalog yöntemiyle çözülmesini istiyordu. Mevcut anlayış halkların birbirine kırdırılmasınıdayatıyor, HEP ve DEP halkların kardeşliğini savunuyordu.


Ama daha sonraları SHP başta olmak üzere“kürt raporları” hazırlamaya başladılar. Ancak her ne hikmetse HEP’liler kürtlerden bahsedince yargılamalar başlıyor, diğerleri federasyondan bile bahsediyor, bir şey olmuyor.


Bu davanın açılmasının sebebi de aynıdır. PKK ile ilişkim olduğundan değil, düşüncelerimden dolayı yargılanıyorum. PKK’lıolduğum için değil, HEP’li ve DEP’li olduğum için yargılanıyorum. Hiçbir delil bulamayan iddia makamı da HEP ve DEP’teki görev ve faaliyetlerimi PKK işleri gibi göstermiştir.

İddia makamı, benim HEP ve DEP’teki yasal görevlerimi ve başka davalardan yargılanmış olmamı kanıt olarak sunmayıbırakmalı ve hangi eylemi, hangi silahla gerçekleştirdiğimi söylemelidir. PKK adına hangi eylemi nerde, nerde gerçekleştirdiğimi kanıtlamalıdır. Yoksa ayakları havada kalan iddiaları ileri sürmekten öte gidemez.


Bu davanın hukukla bir ilgisi yoktur. Polis senaryosuna dayalı siyasi bir davadır. İddia makamı böyle davaları açarak bizi uğraştırabilir.

Bu tür davalarla iddia makamı bırakalım çağdaş hukuk kurallarını, değişmesi gereken TCK’ları ile bile çelişmektedir.

Sayın Yargıçlar,

Peki bu iddiaların hiçbiri “PKK üyeliği” için geçerli olmadığına göre savcılık bu davanın açılmasında ve yargılanmamda nedenısrar etmektedir? Bunun birkaç nedeni var. Kısaca özetleyeceğim.


1- Yakalandığımda hakkımda gıyabi tevkif kararı vardı. Kararın vicahiye çevrilip hapse konmam gerekirken, polis beni altı gün gözaltında tuttu. Bu dava açılarak yasadışıaltı günlük gözaltına yasal kılıf bulunmuş oldu. Polisin işlediği suç ortadan kaldırılmış oldu. Yani karşılıksız gözaltında kalmamış oldum. Kısacası bu dava polisin istemine göre açılmıştır. İddia makamı polisin istemini yerine getirmiştir. Zaten iddianamede gözaltına alınış ve serbest bırakılış tarihleri eksik yazılmıştır. Ben 09.09.1994 tarihinde gözaltına alındığım halde, burada 10.10.1994 tarihinde gibi gösterilmiş. Yani iki gün eksik yazılmış.


2- Bir başka neden de daha önce hakkımda açılan davalar anti-terör yasasının 8/1 maddesindendir. Gözaltında bulunduğum sürelerde Adalet Bakanlığı ve TBMM bu maddeden yargılananların serbest bırakılması için bir çalışma yapıyordu. Polis benim serbest kalabileceğimi düşünerek, yeni bir davayı kalkan olarak kullanmak için açtırmıştır. Amaç cezaevi tehditleriyle bizi korkutmak ve yıldırmaktır. Bununla da düşüncelerimden vazgeçeceğim hesaplanmaktadır.



Evet ben başta Kürt sorunu olmak üzere, tüm sorunların diyalog yöntemiyle, siyasi yollardan çözülmesini istiyorum. Akan kanın biran önce durdurulmasını, kan ve gözyaşına son verilmesini istiyorum. Ne Türk ne de Kürt gençlerinin ölmesini istemiyorum. Ormanların, köylerin yakılıp-yıkılmasını istemiyorum. Kontr-gerillanın açığa çıkarılmasını ve hesap sorulmasını istiyorum. Olağanüstü hal, koruculuk sistemine son verilmesini, koruculuğun kaldırılmasını, herkesin düşüncelerini serbestçe savunmasınıistiyorum. Kürt halkının kimliğinin yasal güvencelere kavuşturulmasını, kültürlerini serbestçe geliştirmelerinden yanayım. Yani Kürt sorununun askeri yöntemle değil, siyasi yöntemle çözülmesini istiyorum. Her gün ortalama yirmi kişinin hayatına mal olan çatışmaların son bulmasını istiyorum. Bölgeye, tank, top, korucuya maaş olarak giden paraların halkın mutluluğuna harcanması için çalışıyorum. Yaratılan savaş alanına giden trilyonların, halka hizmet yoluyla aktarılmasından yanayım. Kürt sorununun eşitliği ve gönüllü birliğe dayalıbiçimde çözümünden yanayım.


Bu düşüncelerimin cezaevi tehditleriyle değişmesi mümkün değildir. Çünkü en insani çözümün bu olduğuna inanıyorum.


İddia makamı bu düşüncelerimden dolayıyargılanmamı istemektedir. Oysa iddia makamı gibi düşünmek zorunda değilim.


Resmi ideoloji çerçevesinde düşünmek zorunda hiç değilim. Zaten bu düşüncelerimi kurultay, kongre ve toplantılarda dile getirdiğim için buradayım.


3- Bu davanın açılmasının başka bir nedeni de, devam eden DEP Milletvekilleri davasına kanıt toplamaktır. Söylenecek olan şudur: HEP ve DEP Genel Sekreter Yardımcısı da PKK üyeliğinden yargılanıyor. Öyleyse HEP ve DEP’in PKK ile ilişkisi var. Yani basit bir polis oyunu ve senaryosu.

SONUÇ VE İSTEM,


İddia makamı boş iddialarla polis istemine uyarak beni yargılamak istemektedir. PKK üyesi olduğuna dair hiçbir delil yoktur.

Yargılanmaya son verilerek, beraatımı talep ediyorum.


Kemal OKUTAN




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder