Çok büyük
olaylar bile bazen bir cümlenin içine sığdırılır, bir cümleyle ifade edilir.
21.Mart.1991 tarihinde Dağlıoğlu Mahallesinde yapılan Newroz gösterileri
gerekçe gösterilerek Adana Emniyet Müdürlüğünde gözaltındayken işkence yapan
polis bana ‘’Sen PKK’lisin, çık dağa savaşalım. Senin burada ne işin var ?’’
diyordu. Ben o gün bu görüşün sırdan bir polisin görüşü olmadığını, devletin
legal alanının Kürt hareketi tarafından doldurulmasını istemediğini düşünmeye
başladım. O günden sonraki gelişmeler özellikle de son KCK operasyonları bu
görüşümün ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.
Kürt hareketinin legal alanda yaşadıkları bu durumun kanıtıdır.
Eğer gözlemlerim
beni yanıltmıyorsa (ki yanıltmadığına inanıyorum) devlet kürt hareketinin
bölünmeyi savunmasını, Türk halkıyla bağ kurmamasını, daralmasını,
kitleselleşmemesini, barışı savunmamasını, daha çok siyasallaşmayarak
legalleşmemesini istiyor, bunu dayatıyor. Devlet dar askeri alana sıkışmış,
dağda ara – sıra eylem yapan, halkla bağı kopan bir kürt hareketini,
legalleşmeye çalışan harekete tercih ediyor.
Evet! KCK
operasyonlarının en yüksek yoğunlukta yaşanmasının temel nedeni, Kürt
hareketinin tümüyle legalleşme çabasıdır. Kürt hareketi KCK eliyle yasal alanı
zorluyor ve bu alana yerleşmek istiyor, devlet bütün gücüyle bunu engellemek
için direniyor ve saldırıyor. İşte
bundan dolayı KCK operasyonları adı altında kürt aydın, politikacı, sanatçı
hatta Türk kökenli aydınlara karşı kamuoyunun vicdanlarını kanatan baskılar
yapılıyor.
Peki neden
İmralı, Kandil, Oslo görüşmeleri kesilmeyene kadar beklendi ve görüşmeler
kesilince operasyon düğmesine basılıdı?
Benim aklıma
üç ihtimal geliyor. Birincisi; devlet eğer görüşmeler olumlu geçerse KCK’yi
zımmen kabul edecekti. KCK’yi kabullenmek aynı zamanda onun amaçladığı yönetim
biçimi olan Demokratik Özerkliği de kabul etmek anlamındadır. Bu konuda devlet
MİT eliyle bir zemin yokladı. Görüşmeler olumsuz sonuçlanınca da yeniden savaş
konsepti devreye sokuldu. İkincisi; yeni bir Bizans oyunu oynandı, görüşmeler
sadece oyalama taktiğiydi, KCK her türlü teknik, fiziki ve diğer yöntemlerle
takip edildi. Pratiğe geçilmesi beklendi ve harekete geçildi. Yani; kürtlere
kürt hareketi şahsında bir tuzak kuruldu. Üçüncüsü; her iki taktik birlikte
uygulandı, bir taraftan projeye zımmen onay verildi, diğer yandan operasyon hazırlığı
sürdürüldü.
Öncesi;
geleceğin barış projesine devlet tarafı
taktiksel yaklaştı, bu proje küçük hesaplara, ayak oyunlarına alet edildi,
güvenlikçi bakış , demokratik bakışa tercih edildi , bunun acısını da
hepimiz, herkes çekiyor.
Peki kıyametin
koparılmasına ve kürtlere saldırılmasına neden olan ve öcü olarak gösterilen
demokratik özerklik o kadar kötü ve tehlikeli bir proje midir? Nedir, ne
değildir?
Bir makale
içersinde anlatabileceğim kadar anlatayım.
Demokratik
Özerkliğin bölünme anlamına geldiğini söyleyenler ne demokratiklikten ne de
özerklikten bir şey anlıyorlar! Kimileri de bilinçlice çarpıtıyor. Hemen
belirteyim, demokratik özerklik bölünme değil, çeşitli politikalar sonucu zaten
bölünmüş olan Anadolu – Mezopotamya uygarlıklarının kardeşleştirilmesi ve
birleştirilmesidir. Büyük bir birlik projesidir. Halklarımızın gönüllü, eşitçe
bir arada yaşama güvencesidir.
Kürtler neden
birlikten yana?
Devlet
kurma amaçlı politikanın gerçekçi, reel olmaması bir yana, bu amaç üst
sınıfların talebidir. Bağımsız devlet kurma tüm ulusların hakkı olmasına rağmen
gelinen noktada kürt emekçi ve yoksul sınıfların böyle bir talebi yoktur. Bu
kürt hareketinin açıklamalarına ve pratiğine de yansıyor. Yani, ulusların kendi
kaderlerini tayin hakkı her zaman ve her hâlükârda ayrılma biçiminde
olmayabilir. Demokratik özerklik birlikte yaşama seçeneğinin en kolay ve
ulaşabilir yoludur, gerçekçidir, reeldir, uygulanabilirdir.
Bir
önemli nokta da, kürt hareketinin demokratik özerkliği Türkiye’nin her yeri için
istemiş olmasıdır. Bu talep sadece kürtler için değil, Türkiye’nin her yeri
için isteniyor. Diyarbakır kadar Trabzon da Edirne de… Özerk ve demokratik
olacaktır.
Bu
projeyi eleştirenlerin hiç birinin projesi yok ve boş konuşuyorlar. Madem
eleştiriyorsunuz, sizin projeniz nedir?
Sonuç;
diyelim ki savaş yoğunlaştı ve iç savaş boyutuna ulaştı. Bu yüzbinlerin hatta
milyonların ölmesi demektir. Milyonlar yaşamını yitirdi ve bağımsız bir devlet
kuruldu. O bağımsız devleti kuranlar derin devleti oluşturdu ve anti-demokratik
uygulamalar hat safhaya ulaştı. Bu kez de devleti demokratikleştirmek için milyonların
ölmesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder