22 Nisan 2012 Pazar

MAKALE


KAHROLSUN FAŞİZM DEMİYECEĞİZ
FAŞİZMİ BİZ KAHREDECEĞİZ!

            Türk egemenlik rejiminin siyasal alanında kimlerin at koşturacağına karar verenler, demokratik siyasi görüş ve eğilimleri bin bir türlü baskı ve entrikalarla engelleyerek kendi çıkar ve anlayışlarına uygun yapılara zemin hazırlarlar. Bu rantçı siyasilerin gelişmesi önündeki  Kürt demokratik  ve Türkiye demokratik muhalefeti ortadan kaldırarak, yandaş anlayışlarından kimilerine ‘’sol’’ , kimlerine ‘’sağ’’ yaftalar yapıştırır ve onları halkın onayına sunarlar.
           
Yani; egemenler Anadolu Coğrafyasında birbirlerinin benzeri olan siyasi görüş ve partileri allayıp- pullayıp farklılaşmış gibi göstererek, halkın benzerler arasından tercih yapmasını sağlarlar. İki ya da birkaç yanlış siyası yapı halkın önüne getirilir, halk da bu yanlış ve benzerler arasında birini tercih etmek zorunda kalır. Çünkü siyasi alanda doğru demokratik anlayışlar ya yok edilmiş ya da Bizans oyunlarıyla halkın bu demokratik anlayışları tercih etmesi engellenmiştir.

Rejimin kuruluşunun ilk yıllarından itibaren faşizan baskılara isyan eden Kürtlerin üzerine çok şiddetli gidilerek isyanlar kanla bastırılmış, Koçgiri, Dersim, Şeyh Sait ve Ağrı’da Kürt muhalefeti yok edilmiştir. Yine sosyalist ve sol muhalefetin gelişmesine fırsat verilmeyerek Kemalist anlayış ‘’Sol’’ gibi gösterilerek gerçek sol engellenmiştir. Gerçek muhalif İslamcılar tasfiye edilmiştir. Böylece tüm muhalif odaklar yok edilmiştir. Birbirinin benzeri olan Faşist partiler piyasaya sürülmüştür.

15 Nisan 2012 Pazar

MAKALE


                          ÇİFTE STANDART

Çifte standart uygulamaları egemen rejimin genel politikalarının en önemlilerinden biridir. Bu politikanın en çok pratikleştiği alan ise  ‘’Dış Türklerin’’ yaşadıkları bölgelerdir. Hangi hükümet gelirse gelsin bu durum değişmez .’’Dış Türklere’’ sahip çıkma içerde şovenizmi geliştirme , ırkçılığı yayma aracı olarak da kullanılır. Bu politikanın zihinsel arka planında faşist ideolojinin en temel felsefesi olan ‘’Turan’’ fikri yatar. İktidara egemen olan tüm grupların, egemen bürokrasinin tümünün hayali bir gün tüm Türkleri aynı sınırlar içinde ve aynı bayrak altında toplamaktır. Hayal da olsa resmi ideolojiyi savunan herkesin kafasının bir yerinde bu hayal yatar.

Türk siyasal partilerinin tümü faşizan eğilime sahip oldukları için çifte standardı uygulamaktan kaçınmazlar, çekinmezler. İçerdeki sorunlara emsal teşkil etmesinden de gocunmazlar. Örnek uygulamalar çok çarpıcı derslerle doludur. Cumhurbaşkanı, Başbakan Avrupa ülkelerine yaptıkları gezilerde orada yaşayan Türkleri toplar ‘’asimilasyona uğramayın, kimliğinizi kaybetmeyin’’ derler. Bunu diyenler Kürtler söz konusu olduğunda kimliklerini unutmaları için her türlü şiddeti uygulamaktan kaçınmazlar. Yunanistan’da, Bulgaristan’da yaşayan Türklerin demokratik halkları konusunda nerdeyse o ülkelerle savaşı göze alırlar, Kürtlerin haklarını vermemek için her türlü baskıyı uygularlar. Kıbrıs’ta yaşayan birkaç yüzbin Türk için federasyonu az bulup bağımsızlık isterler, Kürtlere de kendi ana dillerinde eğitim hakları vermezler. v.s v.s.   

13 Nisan 2012 Cuma

MAKELE

KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEYE MECBUR DEĞİL, MAHKÛMSUN BAŞBAKAN !
                T.C. yöneticilerinin önemli açıklamaları yurt dışına giderken uçakta ya da yurtdışındayken yapma geleneğini Erdoğan da bozmadı ve Kore’ye giderken çeşitli konulara ilişkin açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin en temel ve can alıcı (can alan) sorunu olan Kürt sorununa ilişkin, ‘’Terör örgütüyle mücadele (Silahlı mücadeleyi kastediyor, sanki bugüne kadar durmuştu) siyasi uzantılarıyla müzakere edeceğiz’’ diyordu. Yani kısaca; yüzyıllık soruna yüz yıldır uygulanan ama hiçbir sonuç alınamayan şiddet yöntemini sürdüreceklerini ifade etti.
                ‘’Siyasi uzantıları’’ diye ifade ettiği BDP ile müzakere de ne demek? Mecliste grubu olan siyasal bir partiyle müzakere de ne demek oluyor? Senin milletvekillerinin onlarca katı kadar oy alarak meclise giren milletvekilleri ile ve partileri ile görüşmek zaten normal ve olması gereken değil mi? BDP ile görüşmek Kürtlere bir lütuf mu? ABD başkanının, AB liderlerinin görüştüğü, muhattap aldığı, Kürtlerin yasal temsilcileri olarak tescil olunmuş bir parti ile görüşmeyi sanki bir işmiş gibi sunmak, halkı enayi yerine koymaktır. BDP ile görüşmek senin zaten görevin ve buna mecbursun. Bir zorunluluğu yerine getirmeyi ifade ederken ‘’Ey Kürtler bakın ben BDP ile görüşeceğim’’ diyerek onlara şirin gözükmek küçücük bir Bizans oyunu değilse nedir? Bu ayak oyunlarıyla dev gibi bir sorun çözülebilir mi?
               PKK ile silahlı mücadeleye gelince; otuz yıldır zaten aynı şeyi öncekiler de sen de yapıyorsunuz? Sanki bugüne kadar başka bir yöntem uygulanıyormuş da bugün silahla karşılık vereceklermiş gibi anlatıyor Erdoğan? PKK'ye karşı  denenmiş ama hiçbir sonuç alınmamış yöntemle bugüne kadar ne sonuç alındıysa, bugün de aynı sonuç alınır. Otuz yıldır ne olduysa bugün de aynı şey olur. Sıkıyönetimler, DGM’ler, köy boşaltmalar, toplu katliamlar, orman yakmalar, dağ-taş bombalamalar, neyi çözdüyse bugün bu yöntemle onu çözersin. Bu eskimiş bir yöntemdir, eskiyen yöntemlerden de yeni bir şey çıkmaz. Ecevit, Türkeş, Çiller, Baykal, Yılmaz bu yöntemden ne kazandılarsa sen de onu kazanırsın Sayın Erdoğan . Bu yol, yol değildir. Bu yol çıkmaz yoldur.

1 Nisan 2012 Pazar

MAKALE


                                               KÜRT İNADI MI, KÜRT İNANCI MI?

                Newroz kutlamalarına gösterilen tahammülsüzlük rejimin muhaliflere, en başta da Kürtlere nasıl baktığını, hak ve özgürlüklere yaklaşımının ne olduğunun göstermesi bakımından önemli bir olgu olarak karşımızda duruyor. Bu gösteriler sırasında uygulanan şiddet politikası kendisine insanım diyen herkesin yüreğini sızlattı, içini acıttı. Esasen 90.’lı yılların şiddet politikasından kopmayan rejim ‘’devleti değiştiriyoruz, demokratikleşiyoruz’’ söyleminin de ‘’Turistlere ayıp olmasın’’ diye söylenen bir propaganda sloganı olduğunu gösterdi, bu sloganın anlamsız olduğunu kanıtladı. Bu rejim nasıl demokratikleşti? Bu devletin neresi değişti? Bu değişikliği biz neden göremiyoruz?
                Değişmek kutlamalar sırasında havadan, karadan insanların üzerine gaz bombaları yağdırmak mıdır? İnsanları yerlerde sürüklemek, tekmelemek, kafa ve kollarını kırmak mıdır? Kadınların , çoluk ve çocukların ölesiye dövülmesi, vicdansız ve pervasızca saldırmak mıdır? Newroz’u kutladılar diye insanları toplama kamplarına atar gibi gözaltına alıp, tutuklamak mıdır? Nedir değişim? Bu uygulamaların 1990’ların uygulamalarından farkı ne? Daha ne yapılacaktı? Bir tek kimyasal silah kullanılmadığı kaldı, onu da kullansalardı? CHP-MHP koalisyonu iktidarda olsaydı, bunlardan farklı ne yapacaktı?
                Mevcut rejimi sürdürmek, korumak söz konusu olduğunda CHP, MHP, AKP’nin hiçbir farkları olmadığını görmek için siyasi miyop olmak gerekir. Hele ki, Kürtler söz konusuysa tüm partiler faşizan uygulamalarıyla yarışırlar, yarışıyorlar da!