25 Şubat 2012 Cumartesi

MAKALE

ŞOK EDEN HABERLER VE HAKLI SORULAR

                Geçen haftalarda televizyonda haber izlerken, okunan bir haberi çok çarpıcı ve ilginç buldum. Cümleler spikerin dudaklarından tane tane dökülürken, haberin uluslararası bir kuruluşun ya da bir insan hakları savunucusunun Türkiye ile ilgili raporu veya açıklaması sandım. Ancak, başbakan Erdoğan ekranda göründü ve ‘’ kendi halkına kurşun sıkan, eziyet ve işkence yapanlar huzur getiremezler, devlet terörü devam ettikçe, masum insanlar katledildikçe, barış olamaz…’’ dedi Haberin tümünü dinlediğimde başbakanın, Esat ve Suriye rejimini eleştirdiğini anladım.
                Başbakanın Esad’a yönelttiği eleştirileri alın Türkiye’ye uygulayın. Şöyle bir haber çıkabilir: ‘’Şırnak’ta, Dersim’de, Mardin’de, Siirt’te… Devlet görevlileri 'kendi halkımız !' dediği Kürtlere havadan, karadan bomba, kurşun yağdırıyor, eziyet ve işkence yapıyor, Kürt Coğrafyasında devlet terörü devam ediyor…’’
                       
                Başka bir gün duyduğum  başka bir haber: ‘’İstanbul’da Kılıç Ali Paşa Camiinde bir ilk gerçekleşti ve İngilizce hutbe okutuldu..’’ İngilizce binlerce km. ötelerde bazı devletlerin resmi dili. Kürtçe bu coğrafyada binlerce yıldır konuşulan bir dil. Bütün dillere gösterilen bu müsamahaya karşın Kürtçeye duyulan bu tepki neden? Neden Kürtçe  hutbe, mevlüt v.s. okumak isteyen din adamlarına, dinleyen Müslüman Kürtlere hain muamelesi yapılıyor? Sizler bu ülkeyi Kürtlerle değil de, İngilizlerle birlikte mi kurtardınız yoksa?


20 Şubat 2012 Pazartesi

MAKALE


KCK OPERASYONLARI VE DEMOKRATİK ÖZERKLİK


Çok büyük olaylar bile bazen bir cümlenin içine sığdırılır, bir cümleyle ifade edilir. 21.Mart.1991 tarihinde Dağlıoğlu Mahallesinde yapılan Newroz gösterileri gerekçe gösterilerek Adana Emniyet Müdürlüğünde gözaltındayken işkence yapan polis bana ‘’Sen PKK’lisin, çık dağa savaşalım. Senin burada ne işin var ?’’ diyordu. Ben o gün bu görüşün sırdan bir polisin görüşü olmadığını, devletin legal alanının Kürt hareketi tarafından doldurulmasını istemediğini düşünmeye başladım. O günden sonraki gelişmeler özellikle de son KCK operasyonları bu görüşümün ne kadar doğru olduğunu gösteriyor.  Kürt hareketinin legal alanda yaşadıkları bu durumun kanıtıdır.
Eğer gözlemlerim beni yanıltmıyorsa (ki yanıltmadığına inanıyorum) devlet kürt hareketinin bölünmeyi savunmasını, Türk halkıyla bağ kurmamasını, daralmasını, kitleselleşmemesini, barışı savunmamasını, daha çok siyasallaşmayarak legalleşmemesini istiyor, bunu dayatıyor. Devlet dar askeri alana sıkışmış, dağda ara – sıra eylem yapan, halkla bağı kopan bir kürt hareketini, legalleşmeye çalışan harekete tercih ediyor.

19 Şubat 2012 Pazar

SAVUNMA 5


1997 yılında TSKnin Güney Kürdistana yaptığı kapsamlı operasyonu protesto ettiğimize ilişkin davanın savunmasıdır


(2) NO’LU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA

ANKARA

   Konu  : İddianameye Yanıt

   Esas    :


   Sayın mahkeme heyeti,

   Türkiye’nin hukuk tarihinde düşüncenin yargılandığı binlerce dava vardır. Aralarında Musa Anter, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Çetin Altan, İsmail Beşikçi... gibi yazar, şair ve aydının da bulunduğu yüzlerce düşünür düşüncelerini açıkladıkları için mahkeme önüne çıkarıldılar. 1990 yılına kadar aydınlar, T.C.K’nın 141-142. maddelerini ihlalden, 1990 sonrası T.M.K’nun 8. maddesi, T.C.K 159. 312. maddelerine muhalefetten yargılandılar, yargılanıyorlar. Aydınlar dün de düşüncelerinden dolayı cezaevindeydiler, bugün de cezaevindeler. İsmail Beşikçi dün “milli duyguları zayıflatmaktan”, bugün “bölücülük propagandası yapmaktan” dolayı demir parmaklıklar arkasında.


   Artık çağdaş dünyanın kurtulduğu bu ayıp, Türkiye’de hala ayıp olmaya devam ediyor. Düşünce hala “tehlikeli düşünce” diye ayırıma tabii tutuluyor. Oysa düşüncelerin “tehlikelisi”, “tehlikesizi” olmaz. Düşünce “doğru düşünce”, ya da “yanlış düşünce” diye ayrılır.


SAVUNMA.4

Cabbar Gezici’nin itirafları sonucu hakkımda açılan örgüt üyeliği davasına ilişkin SAVUNMAMDIR



3 NOLU DGM Başkanlığına,

İSTANBUL


Esas : 1994/87

Konu : Savunmamdır

Sayın Mahkeme Heyeti;

Son derece gayri ciddi, boş, maddi temelsiz ve mesnetsiz suçlamalar sonucu yargılanmak üzere, karşınıza getirilmişbulunmaktayım. Bu iddianamenin hazırlanmasına konu olan olayları ve iddianameye yanıt olabilecek gelişmeleri kısaca anlatmak istiyorum.

09.09.1994 tarihinde, İstanbul’da misafir olarak kaldığım eve baskın yapılarak gözaltına alındım. Gözaltına alınma gerekçemi sorduğumda bana “hakkınızdaki gıyabi tevkiften dolayı gözaltına alındınız” dendi. Ancak hakkımızdaki gıyabi tevkif kararı vicahiye çevrilip cezaevine dinmem gerekirken altı gün gözaltında kaldım ve siyasi polisler tarafından, soğuk su dökme ve elektrik verme dahil, fiziki ve psikolojik işkenceye tabii kılındım. Daha sonra “HEP’i ve DEP’i PKK çizgisine çekmek ve yönetmek iddiasıyla savcılığa çıkarıldım. Yedek hakimlik beni serbest bıraktı.




13 Şubat 2012 Pazartesi

MAKALE

SARAY SAVAŞLARINI KİM KAZANACAK
T.C.’nin Osmanlıdan kopuş söylemi büyük bir yalan ve çarpıtmadır. T.C. Osmanlının gelenek ve göreneklerini, kurumlarını, kadrolarını, saray savaşlarını v.b. gibi birçok alt ve üst yapı kurumlarını devralmıştır. Ancak 1923’te kurulan çarpık rejimin yöneticileri, Osmanlı’yı yıkarak yeni bir Cumhuriyet kurduklarını, Cumhuriyet’in Osmanlı’dan farklı bir yönetim biçimi olduğunu tekrarlayarak propagandasını eğitim, basın, yayın gibi yollarla belleklere yerleştirmeye çalıştılar. Osmanlının Teşkilat-ı Mahsusası MİT, Hamidiye Alayları koruculuk , İstiklal Mahkemeleri  Özel Yetkili Mahkemeler olarak devam ediyor.
Biraz açarsak; Emniyet Müdürlüğü binalarının önünden geçerseniz binalarının tepesinde, büyük harflerle ‘’Polis Teşkilatının 168. Yılı’’ yazısını görürsünüz. Peki, 89 yıl önce kurulan cumhuriyetin Emniyet Kurumu nasıl 168 yaşında olur? Askeri binalar, Tapu Kadastro , Maliye ve daha bir çok kurum binalarının önünde benzer yazıları görmek mümkündür.
Hala sürdürülen Koruculuğun atası olan Hamidiye alayları da kimi ağa, bey ve aşiret reislerine ayrıcalık tanımış, onları ermeni, alevi ve hatta kürt halkının genel çıkarlarına karşı kullanmışlardır. İşlevsel olarak hemen hemen koruculuğun taa kendisidir. Kürt halkını Osmanlıya bağlamanın organları olarak görev almışlardır. Şimdiki koruculuğun bundan başka rolü nedir? Bugün nasıl sürmektedir?

12 Şubat 2012 Pazar

SAVUNMA-3




SAVUNMA-3



BAYRAK İNDİRDME DAVASINA İLİŞKİN SAVCININ MÜTALAASINA KARŞI YAPTIĞIM SAVUNMADIR



 

(1)  NO.LU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA



 
   ANKARA

Konu           : Mütalaaya yanıt

Dosya No    : 1996/80


 
   Sayın Yargıçlar;

   Genel Başkanımızın savunmasına katılıyor, suçlamalarla ilgili görüşlerimi özetliyorum.

   İddia makamı iddianamedeki görüşlerini mütalaasında da tekrarlamaktadır. Bu görüş ve düşünceler siyasi içerikli olup resmi ideolojinin eseridir. Resmi ideoloji red ve inkara dayanmaktadır. Ki, akan kanın, gözyaşının, işkencelerin insan hakları ve hukuk ihlallerinin ve Kürt Sorununa şiddet yöntemiyle çözüm aramanın ideolojik temelini oluşturmaktadır. Oysa toplum bu kendine güvensiz ve yasalarla koruma altına resmi ideolojiyi çoktan aşmıştır. Ancak yasalar henüz bu değişime uygun hale getirilmediğinden, hukuka göre değil, yasalara göre karar verenler, çok büyük haksızlıklara ve meşru olmayan uygulamalara neden olmaktadırlar. “Türkiye Türkler için biçilmiş dar bir gömlektir” görüşü de siyasi bir görüştür ve resmi ideolojinin başka bir biçimde yansımasıdır. Ortada dar bir gömlek varsa o da yönetenlerin ezilenlere giydirmeye çalıştıkları gömlektir. Yoksa dar gelen coğrafi sınırlar değildir. Bu söz aynı zamanda Türkiye’de Türklerden başka kimsenin yaşamadığı anlamına da gelmektedir.



   Oysa Türkiye’de kaç etnik yapının bulunduğu, bunların nerelerde yaşadıkları, nasıl yaşadıkları, gelenek, görenek ve kültürlerinin nasıl olduğu sosyoloji biliminin konularıdır. Hukuk alanına girmezler. Aslında iddia makamı bizimle hukuktan başka her şeyi tartışmakta, hukuku tartışmamaktadır. İddianame ve mütalaa ekonomi, sosyoloji, siyasi konulardan oluşmaktadır. Örneğin; savaş ve barış siyasi konulardır. Ve siyasiler karar verirler. Türkiye bütçesinin ne kadarının nereye harcanması gerektiği ekonomistlerin ve siyasetçilerin ilgi alanındadır. Eğer iddia makamı bu görüşlerini hayata geçirmek istiyorlarsa istifa edip, kendine en yakın partiye girerek bu görüşlerini savunmalıdır. Politika yapmak onun da hakkı. Ama savcılık makamı politika yeri değildir.



10 Şubat 2012 Cuma

SAVUNMA-2






BAYRAK İNDİRME DOLAYISIYLA  10 AY TUTUKLU KALDIĞIM DAVADANIN  SAVUNMASIDIR




1 NOLU DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
ANKARA


Dosya no   : 1996/80


Konu         : İddianameye yanıttır.

   Sayın Yargıçlar;



   Genel Başkanım Murat BOZLAK ve diğer arkadaşlar, iddianameye genel olarak yanıt verdiler. Ben de şahsıma yönelik suçlamalara kısaca yanıt vermek istiyorum.


1-    İddia makamı benim il yönetim kurul üyesi arkadaşlarımın “PKK’nın sair efradı olduğumuz” iddiasını öncelikli olarak il binamız arşivinde bulunan ve aramaya gelen polislerce özellikle seçilen bazı fax metinlerine, yasal dergilere ve çeşitli tarihlerdeki il yönetimlerimizin yasal çalışmalarını anlatan dökümanlara dayandırıyor. İl binamız, diğer parti il binları gibi halka açık ve herkesin rahatça girip-çıktığı bir yerdir. Faksımıza gelince, Uluslar arası Af Örgütü ve çeşitli kurumlar var. Türkiye’deki diğer partilerin basın açıklamaları, DKÖ’lerin bildirileri, sendikaların çeşitli konulara ilişkin açıklamaları var. Hatta faxımıza çeşitli tehdit mesajları da geliyor. Bunların tümü arasından arşivdeki bazı metinler seçilerek, suçlamalar kanıt olarak kullanılmış, bu dökümanın kanıt olarak sunulmasının hiçbir hukuki değeri yoktur. Bu tür doküman her kurumun arşivinde bulunabilir.






6 Şubat 2012 Pazartesi

MAKALE

CUNTACI  HİTLERİST  PARTİ




        Tarihin değişik evrelerinde dünyanın en azından önemli bir bölümünü etkileyen sosyal, siyasal, ekonomik hayata yön veren büyük çapta rüzgarlar eser/estirir. O dönemde kurulan devletler, siyasal oluşumlar, ekonomik hareketler, siyasal partiler bu yönde biçimlenir.
                Son yıllarda başını ABD’nin çektiği batılı güçlerin estirdiği yeni dünya düzeni rüzgarından herkes payına düşeni alıyor. Bu rüzgar devletleri değişime zorluyor , sol’u sağa, sağı sola savuruyor. Herkese yeni bir biçim veriyor. Kimse bu rüzgardan kurtulamıyor. Kafkaslarda gelişen Turuncu Devrimden, Afrika’daki gelişmelere, Türkiye’de ki CHP’den AKP’ye, DTP ’den MHP’ye herkes nasibini alıyor, etkileniyor.
                Nasıl ki bu dönemde YDD herkesi etkiliyorsa 1920’lerde esen Mussolini  - Hitler (Faşizm) rüzgarı da kendi dönemindeki devletlere, siyasal oluşumlara, toplumlara biçim veriyor, etkiliyordu. O dönemde hiç kimse o güçlü esintiden kurtulamıyordu. Dünya sınırları değişiyor, yeni devletler kuruluyor , siyasal oluşumlar  faşizmin etkisiyle doğuyordu.

MAKALE

SAHTE REJİMİN SAHTELİKLERİ

 İnsanlık tarihinin belli bir evresinden itibaren  taklitçilik, sahtecilik geliştirildi. Sahte ve taklit gerçek olmayan ama gerçeğe benzeyen şekil olarak gerçeği andıran ama öz ve işlevsel olarak rolünü oynamayandır ! Bu durum ticari ürünler, metalar içi geçerli olduğu gibi siyasi rejimler içinde geçerli olabiliyor. Örneğin; Saddam rejimi, Kadaffi  yönetimi, Suriye despotizmi sahte cumhuriyet, SSCB ve Bulgaristan, Romanya , Çekoslovakya v.b. gibi ülkelerde  geçmişte uygulanan rejimler sahte sosyalizm, Türk egemenlik rejimi sahte demokrasidir.
                Evet, Türk egemenlik rejimi için sahte sahte demokrasi tanımı kullanmak abartılı bir yaklaşım olmayacaktır. Mevcut rejim daha Osmanlının karnında embriyon halindeyken başlar, günümüze kadar sürer. Mevcut rejim kendisi sahte olmakta kalmaz çeşitli konularda sahtecilik üretmede uzmandır.



5 Şubat 2012 Pazar

SAVUNMAMDIR-1


SAVUNMAMDIR-1



 
1992 yılında HEP (Halkın Demokrasi Partisi) kongresinde yaptığım konuşma dolayısıyla  açılan davaya karşı yaptığım savunmam…




ANKARA DEVLET GÜVENLİK MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA


ESAS NO    : 1992/120

ÖZÜ      : SORGU İFADEMDİR


   Sayın Mahkeme Heyeti,

   19.09.1992 tarihinde yapılan HEP 2. Olağanüstü kongresindeki konuşmamdan dolayı heyetinizin karşısında bulunmaktayım.

   Gerçi mahkeme heyetiniz bizi yargılamadan önce boyalı basın, Ankara DGM Başsavcısı Hasret DEMİRAL, Başbakan Süleyman Demirel bizleri yagıladılar.

   20.09.1992 günü yayınlanan manşetlerine bir bakalım.

   Meydan: “Ankara’da Çirkin Manzara”

   Zaman: “HEP Kongresinde PKK şov”

   Bugün: “HEP Çizmeyi Aştı”

   Milliyet: “Sanki PKK Kongresi”

   Tercüman: “HEP Kongresinde Vatana İhanet Suçu”

   Günaydın: “HEP Kongresi Dava ile Geldi”


   Hürriyet: “HEP Maskeli PKK Kurultayı”gibi manşetler atıldı. İddia makamı bu manşetleri iddianamesine alarak bu davayı meşru göstermek istemiştir. Oysa bu manşetler davanın meşruluğunu değil, şövenist basının yönlendiriciliğini kanıtlıyor. Tercüman gazetesi ile davanın açıldığı maddenin çakışması da, iddia makamının tercihini hangi düşünceden ilham alarak yaptığının kanıtıdır. 20 Eylül’de yayınlanan Günaydın Gazetesi “HEP Kongresi dava il geldi” diyor. Davanın açılış tarihi çok ...raki bir tarihtir. Günaydın gazetesi kongrenin yapıldığı 19.09.1992 tarihinde davanın açıldığını haber veriyor. Bu nasıl dava ki kongrenin yapıldığı gün davanın açılmasına karar veriliyor? Yoksa bu davanın açılmasına kongre yapılmadan önce mi karar verildi? Veya MGK’nın Diyarbakır toplantısında alınan karar mı uygulandı?



  

2 Şubat 2012 Perşembe

KISA KÜRT TARİHİ


Kitap çalışması

I.BÖLÜM

KISA KÜRT TARİHİ

Millet aynı topraklarda yaşayan,aynı kökenden gelen,tarihi,gelenekleri(örf, adeti aynı olan), Dil birlikteliğine sahip insanların oluşturdukları topluluktur.Milliyetçilik ise siyasi bir görüş olmakla birlikte  kendisine has bu sosyolojik değerleri birçok şeyin üstünde  tutan ve bu değerlerin birliğini sağlayarak geliştirmek ve yaşamsal kılmaktır.

Birincisi bir realitedir.Yani insanın iradesi dışında gelişen kabullenilmesi kaçınılmaz olan doğal bir durumdur.İkincisi yani milliyetçili ise feodal toplum değerlerinin zayıflaması sonucu pozitivist  düşünce sisteminin gelişmesiyle 1789 Fransız burjuva devriminin sonrasında ortaya çıkan  siyasal bir görüş ve ideolojidir. Bu ideolojinin egemen olmaya başlamasıyla imparatorluklar yıkılmış yerini milli devletler kurulmaya başlandı.

Doğal olarak bir çok milliyeti bağrında barındıran bir imparatorluk olan Osmanlı İmparatorluğunun etki alanı içindeki bir çok milliyet ayrılarak kendi milli devletlerini kurdular. Bu nedenle Osmanlı topraklarında 30 civarında devlet kuruldu.





Orta Asya’dan kopup boylar halinde İslamiyet’in hakim olduğu Ön Asya ve Ortadoğu coğrafyasında İslamiyet’i kabul ederek yaşayan Türkler zamanla güçlenip Abbasi İmparatorluğuna son vererek  Selçuklular  Hükümdarlığını kurdular. Arapları hakimiyetine aldıktan sonra  batıya yönelerek 1071 yılında Doğu Bizanssın hakimiyeti altındaki Anadolu’ya girdiler.Bu noktada Kürtlerin ve Türklerin ilk Buluşması ve ittifakı gerçekleşti. Kısa bir süre  sonra Selçukluların siyasal birliği bozulunca  Anadolu’nun değişik bölgelerinde  Selçuklular beylikleri oluşmaya başladı.Osmanlı en uç Batı beyliğiydi. Zamanla diğer bütün güç ve beylikleri kendine bağlayarak ümmet ideolojisi etrafında  altı yüz yıl hüküm sürecek,Hilafeti de temsil edecek Osmanlı İmparatorluğu kuruldu.